29 Nisan 2013 Pazartesi

Başlangıcından Günümüze Demokrasi Yolculuğumuz


Demokrasi sözcüğü Yunancadan gelir. Eski Yunancada “demos’ halk ‘kratos’ iktidar ya da egemenlik anlamında kullanılırdı. Buna göre demokrasi halkın egemenliğini ifade eder. Demokrasinin ilk ortaya çıktığı ülke eski Yunanistan’dır.


Demokrasinin günümüze kadar gelişmesini etkileyen önemli unsurlar şunlardır:
M.Ö. 450: Atina’da Aristo Eflatun ve Sokrates gibi düşünürlerin düşünce olarak katkıda bulundukları bir çeşit yönetim sistemi siyasi tarihteki yerini aldı. Site” denilen şehir devletle*rce kadınlar ve köleler site halkının dışında kabul ediliyordu. Yetişkin erkeklerin halk meclisinde konuşma ve oy kullanma hakkı vardı.

375:Roma İmparatorluğunda yurttaştık ve insan haklan kavramı gelişme gösterdi.

1215: İngiltere’de Kral I. John’un im*zaladığı Magna Carta kralın yetkilerini sınırlarken halka da bazı hak ve özgürlükler tanıyordu. Magna Carta ile kralın sınırsız yetkilerine son verildi. Kimsenin yargılanmadan cezalandırılmayacağı ilkesi getirildi.

1450: Alman Johann Gutenberg mo*dern matbaayı geliştirdi. Matbaanın geliştirilme*siyle birlikte insanlar duygu düşünce ve bilgileri*ni birbirleriyle paylaşmaya başladı. Bu da de*mokratik hak ve talepleri hızlandırdı. Matbaanın geliştirilmesi Avrupa’da Rönesans ve Reform ha*reketlerinin başlamasına neden oldu.

1750: Avrupa aydınlanma felsefesiyle anayasal demokrasinin düşünce temelleri atıldı. Montesqieu (Monteskiyo) güçler ayrılığını savu*nuyordu. Jean Jacgues Rousseau (Jan Jak Russo) “özgürlük eşitlik ve kardeşlik” sloganıyla 1762 – 1763 yıllarında “Toplumsal Sözleşme”yi yazdı. John Locke (Con Luk) ise yaşama hakkı özel mülkiyet hakkı gibi insanların sahip olması gereken belirli özgürlükleri savundu.

1776: Virginia Haklar Bildirgesi’nde ya*şam hürriyet ve mülkiyet haklarıyla beraber mutluluğu arama hakkından söz edildi.

1789: 1789 yılında Fransa halkı krala kar*şı ayaklandı. Bunun sonucunda Fransız İnsan Bildirgesi yayımlandı. Bu bil*diri temel insan haklarını “hürriyet mülkiyet gü*venlik ve zulme direnme” olarak tespit etmektedir. Eşitlik özgürlük ve adalet düşüncesinin kitleler tarafından telaffuz edildiği ilk siyasal örnektir.
Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirge*si yalnızca Fransızlar için değil bütün insanlar için geçerli olan bir bildirgedir. Bu yüzden evrensel niteliktedir.

Girşimci Nitelikleri


Girişimcinin Özellikleri:
- Riski üzerine almak,
- Mal ve hizmet üretmek için üretim faktörlerini sağlamak,
- Mal ve hizmetleri belirli bir gereksinimi karşılama amacına yönelterek dördüncü üretim faktörünü oluşturmak.
Başarılı Girişimcinin Özellikleri:
- Kabul edilebilir riskleri göze alma
- Kararlılık
- Çok yönlülük
- İş bitiricilik
- Kendine güvenirlik
- Planlı hareket etme
- İleriyi görme
- Uyumluluk
- Girişkenlik
- İkna yeteneği
- Risk alma
- Esneklik
- Üretkenlik
- Bağımsızlık
- Sorunları hızlı şekilde çözebilme
- Sosyal ve kültürel yapısı
- Hayal gücü
- Liderlik yeteneği
- Çalışkanlık
- Sorumluluk duygusu
- Yazılı ve sözlü haberleşme yeteneği


28 Nisan 2013 Pazar

Girişimcilik


Girişimci; ticaret sanayi gibi alanlarda sermaye koyarak bir işi yapmaya girişen, kar amacıyla riski üzerine alan kişidir. Girişimci mal ve hizmet üretebilmek için bütün üretim öğelerini en iyi koşullarda bir araya getirir. Kar amacı güderek riski üzerine alır ve ihtiyaçları karşılamak için üretim öğelerini satın alır, bunları bir araya getirecek imkânı sağlar. Kar amacı gütmekle beraber zararı da kabullenir. 
Üretim, genellikle "Doğal Kaynaklar + Sermaye + Emek + Girişimci = Mal veya Hizmet üretimi" formülüyle tanımlanır.
Girişimcilik genellikle zor ve karmaşık bir iştir. Bir çok girişim başarısızlıkla sonuçlanır, ancak başarılı girişimler sonucunda önemli yenilikler ve ilerlemeler gerçekleşir.
Girişimci ekonomiyi canlandırmada önemli bir role sahiptir. Yeni iş olanakları yaratması, ürün, hizmet ve süreçlerde yenilikler getirmesi, mevcut işletmeler tarafından karşılanmayan tüketici isteklerini karşılaması girişimciye önem kazandırır. Yenilikçi ve yaratıcı olmak, esneklik, risk alabilmek, önceden görebilmek gibi girişimcilik özellikleri iş yaşamında başarı etkenleridir.

İnsan Hakları


İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir. İnsan hakları, ırkdindil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes eşittir. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler.
İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. İnsan hakları, her bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmektedir. Bir başka deyişle, birçok hakkın yanında bir sorumluluk da bulunmaktadır.
Bendende bir söz:
-İnsanın hakkı,aldı hakkını Hakkı.


Demokrasi


Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Yunanca "dimokratia" sözcüğünden türemiştir. Türkçeye, Fransızca démocratie sözcüğünden geçmiştir. Genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilirlerdemokrasi
Demokrasinin ana yurdu olan Eski Yunan'daki filozoflar Aristo ve Eflatun demokrasiyi eleştirmiş, o zamanlarda halk içinde "ayak takımının yönetimi" gibi aşağılayıcı kavramlar kullanılmıştır. Fakat demokrasi diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın olarak kullanılan devlet sistemi haline gelmiştir. Artık siyaset bilimciler hangi sistemin daha iyi işlediğinden çok hangi demokrasinin daha iyi işlediği tartışmalarına girmişler ve liberal, komünist, sosyalist, muhafazakar, anarşist ve faşist düşünürler kendi demokratik sistemlerinin erdemlerini ön plana çıkarmaya çalışmışlardır. Bu sebeple demokrasinin çok fazla sayıda değişik tanımı oluşmuştur.

Demokrasi'nin tanımı

Demokrasinin tanımı tartışması günümüzde hala devam eden bir tartışmadır. Bunun sebepleri:ülkelerdeki bazı kurumların görüşlerini haklı çıkartmak adına demokrasi tanımını kullanmaları, demokratik olmayan devletlerin kendilerini demokratik olarak tanıtma çabaları ve aslında genel bir kavram olan demokrasinin tek başına kullanılması (Anayasal demokrasi, sosyal demokrasi, liberaldemokrasi vb.) gibi sebepler gösterilebilir. Demokrasiye farklı atıflar:
1- Çoğunluğun yönetimi
2- Azınlık haklarını güvenceye alan yönetim.
3- Fakirin yönetimi.
4- Sosyal eşitsizliği yok etmeye çabalayan yönetim.
5- Fırsat eşitliği sağlamaya çalışan yönetim.
6- Kamu hizmetinde bulunmak için halkın desteğine dayanan yönetim.

Demokrasi'nin tarihçesi

Antik Dönem: Demokrasi ilk olarak eski Yunanistan'da, şehir devletlerinde uygulandı. Doğrudan demokrasiye çok yakın olan bu sistem Atina demokrasisi olarak da anılır. Teoride bütün yurttaşlar mecliste oy verme ve fikrini söyleme hakkına sahipti fakat o günün koşullarına göre kadınlar, köleler ve o şehir-devletinde doğmamış olanlar (metikler, yerleşik yabancılar) bu haklara sahip değillerdi. Bu sistemin en güçlü uygulayıcısı olarak Atina'yı ele alırsak: M.Ö. 4. yüzyılda nüfusun 250.000-300.000 arasında olduğu tahmin edilir. Bu nüfusun 100.000'i Atina vatandaşı ve Atina vatandaşları arasında da sadece 30.000'i oy verme hakkına sahip yetişkin erkek nüfusu bulunduğu tahmin edilir.


Madencilik

Madencilikyer altındaki madenlerin araştırılması, çıkarılması ve işletilmesiyle ilgili teknik ve yöntemlerin bütünüdür. Arz kabuğunda bulunan cevher, endüstriyel hammadde, kömür ve petrol gibi ekonomik değeri olan herhangi bir maddeyi yeryüzüne çıkarıp onu paraya dönüştürme işidir. Madenciliğin amacı, ekonomiye gerekli doğal hammaddeyi sağlamaktır. Ekonomik önemi bulunan mineralleri rasyonel bir şekilde endüstriye sağlamak için geliştirilmiş uygulamalı bilim dalıdır. Maden yataklarının aranması, projelendirilmesi, işletilmesi ve çıkarılan madenin zenginleştirilmesi ile ilgili işlemleri içerir.

Türk Cumhuriyetleriyle İlişkilerimiz

Asya Cumhuriyetleri ile İlişkiler ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EKİT). Türkiye'nin Orta Asya'da bağımsızlıklarını kazanan Cumhuriyetler’e yaklaşımı, hükümranlıklarına ve toprak bütünlüklerine saygı ve karşılıklı kazanım temelinde, hepsiyle dostane münasebetler geliştirme temeline dayanmaktadır. Türkiye, bu anlayıştan hareketle, herhangi bir ayrımcılık yapmaksızın bu bağımsız devletleri tanıyan ilk devlet olmuştur. Türkiye ile Orta Asya Cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler 1991 yılında başlayarak süratle gelişmiştir.

1992 yılının başlarında Türkiye, Orta Asya Cumhuriyetleri’nin hepsinde büyükelçilikler açmıştır. Türkiye'nin Orta Asya Cumhuriyetleri’ne sağladığı doğrudan yardımın daha etkin bir şekilde koordine edilmesini teminen 1992 yılı Ocak ayında Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) adında ekonomik, kültürel ve teknik işbirliği ajansı kurulmuştur.

Türkiye'nin Orta Asya Cumhuriyetleri’ne yönelik politikaları, bu devletlerin ağır ekonomik sorunlarını aşabilmeleri ile demokrasiye ve pazar ekonomisine geçişlerine destek vermeyi amaçlamaktadır. Bu politikaları doğrultusunda Türkiye, imkanları dahilinde, Orta Asya Cumhuriyetleri’nin ekonomilerini güçlendirme yönündeki çabalarını cesaretlendirmiş ve desteklemiş, bu devletlerin demokratik ve çoğulcu toplumlar oluşturmaları yönünde süregelen çabalarına da katkılarda bulunmuştur.

Bu düşüncelerle Türkiye, uluslararası devletler topluluğunun seçkin birer üyesi olmaları ve uluslararası ekonomiye entregrasyonu sağlayabilmelerini teminen, Orta Asya Cumhuriyetleri’ne gerekli destek ve yardımları sağlamıştır. Bu bağlamda Türkiye, bu devletlerin BM ve AGİT gibi uluslararası örgütlere üye olmaları konusunda gereken desteği vermiştir. Türkiye ayrıca, bu devletlerin NATO'nun Barış İçin Ortaklık (BİO) programında Ortak Üye Ülkeler olmaları yönünde de olumlu bir rol oynamıştır.

Bölge ülkelerinde 1999 ve 2001 yıllarında kaydedilen terörist saldırılar ve Afganistan’daki istikrarsız durum, Orta Asya Cumhuriyetleri’ne yönelik terör tehdidinin boyutlarını ortaya koymaktadır. Türkiye, bağımsızlıklarının ve egemenliklerinin pekiştirilmesine büyük önem verdiği sözkonusu ülkelerle güvenlik işbirliğinin güçlendirilmesi yönündeki çabalarını sürdürmektedir.

11 Eylül öncesinde Afgan halkının insani gereksinimlerini karşılamak amacıyla önemli etkinliklerde bulunan Türkiye, Taliban sonrası dönemde de, bu ülkenin, siyasi bütünlüğünü koruyabilen, komşularıyla barışık, huzur ve refah ülkesi durumuna gelmesine katkıda bulunmaya devam etmektedir. Sağlık ve eğitim gibi alanlarda yürütülen faaliyetlere Afganistan’ın yeniden imarı yönündeki çabalar da eklenmiştir.

Türkiye, ülkede huzur ve güvenliğin sağlanması dolayısıyla, esasen katılımda bulunduğu Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’nün (ISAF) komutanlığını İngiltere’den devralmış ve Şubat 2003’te de başarıyla yürüttüğü bu görevi Almanya-Hollanda’ya bırakmıştır.

Milli Dış Politikamız Ve Uluslararsı İlişkilerimiz



1919 yılında Atatürk, Türk Kurtuluş Savaşını oluşturmaya başlarken, dünya, 1. Dünya Savaşı ertesi döneme girmekteydi. Bu yeni dönemde uluslar arası ilişkilerde, Avrupa’nın rolü azalmakla birlikte, yine de ağırlık merkezini oluşturmaktaydı.

Dünya Savaşı, özellikle Avrupa’da büyük yıkıma yol açmıştı. Savaşın galiplerinden İngiltere ve Fransa, büyük problemlerle karşı karşıyaydı. Yenik devletler, özellikle de Almanya, daha da büyük sıkıntılar içindeydi. Rusya, iç savaşın getirdiği sosyal çalkantılar ve iç savaşın acılı günlerini yaşıyordu. İtalya’nın galibiyete rağmen morali oldukça bozuktu. Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları paramparça olmuştu.

Bu tablo içinde İngiltere ve özellikle Fransa için başta gelen dış konu, yenik devletlere ağır birer barış anlaşması imzalatmaktı. Böylece, savaş dönemi hukuken de sona erdirilerek, barış dönemine geçilebilecek ve pek çok meseleye el atılabilecekti. Yenik devletlerin bir daha savaşa cesaret etmemeleri için, bu barış anlaşmalarının ağır şartlar taşıması gerektiğine inanılmaktaydı.

Öte yandan, savaşı uluslar arası ilişkilerin bir aracı olmaktan çıkarmak amacıyla ve büyük umutlarla kurulan Milletler Cemiyeti ise Dünya Savaşı’nın kazanılmasında önemli bir rol oynayan A.B.D.’nin bu teşkilata girmeyerek yeniden “yalnızcılık politikası”na dönmesi yüzünden başarısız kalmaya mahkum kılınmıştı.

Dünya coğrafyasında yeni yeni devletler kurulmuş, bu devletlerin çeşitli sınır, azınlık vs. ihtilafları da beraberinde yani sorunlara kaynak oluşturmuştu.

Bu tabloda uluslar arası siyasi açıdan görünüm; çatışma unsurlarının potansiyel olarak daha ağır bastığını ortaya koymaktaydı. Dünya siyasi yapısı allak bullak olmuştu. Bir yanda demokratik devletler, diğer yanda Komünizm, Faşizm, Nazizm

Ekonomik açıdan görünümü daha iç karatıcı mahiyetteydi. Kitleler savaşa “daha iyi yaşamak” için girmişken, savaş sonunda daha berbat bir politika ile karşı karşıya kalmışlarıdır. İşte iki savaş arası dönem bu nedenle bir barış döneminden ziyade, yeni bir savaş tohumlarının ekildiği bir dönemdir. Bir yanda revizyonist devletler, diğer yanda anti-revizyonist devletler...

İşte bu ortamda Türkler’e Sevr imzalatılıp Anadolu işgal edilecektir. Bu ortama Türkler'i getiren sorumluların çoğu,yurt dışına firar etmişti. Geride kalanların yapabildiği tek şey vardı: Kimin uşağı olalım? İngiltere’nin mi? A.B.D.’nin mi?

Bu sisli puslu havada ortaya çıkan M.Kemal, kitleleri peşine takarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış, sonunda Sevr’i tarihin çöp sepetine atarak, Lozan’ı dikte ettirmiştir.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra dünyanın yeni bunalımlara girdiği yıllarda Atatürk Türkiyesi, başarılı bir dış politika ile her iki bloktaki devletlerin dostluğunu kazanmasını bilecektir. Gerçekten her iki blok, Türkiye’nin ittifakını elde etmeye çalışacaktır. Peki bunun sırrı neydi? Bu sır, Atatürk’ün izlediği milli dış siyaset idi.


Dünyada Nüfus Dağılışının Faktörleri


DÜNYA NÜFUSUNUN ALANSAL DAĞILIŞI NÜFUS DAĞILIŞINDA ETKİLİ FAKTÖRLER
Dünya genelinde nüfus dağılışı düzenli değildir.Dünya genelinde nüfus dağılışında etkili olan doğal ve beşeri pek çok sebep vardır.Bu sebepler dolayısıyla dünya üzerinde bazı alanlar sık nüfuslanmışken bazı alanlar ise seyrek nüfuslanmıştır.
Nüfus dağılışında doğal koşulların belirleyici olduğu ülkeler ve bölgeler genellikle ekonomik  bakımdan az gelişmiş ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadır.
1. DOĞAL FAKTÖRLER
İklim:
İklim elemanlarından  SICAKLIK ve  YAĞIŞ nüfus dağılışında en etkili olanlardır. Ilıman ve yeterli yağış alan yerler sık nüfusludur. Dünya nüfusunun zaten çoğu ılıman iklim kuşağında yaşar. İklim koşullarının insan yaşamına uygun olmadığı soğuk iklim, çöl iklimi, karasal iklim, çok aşırı sıcak ve yağışlı ekvatoral iklimle kutup altı iklim bölgeleri seyrek nüfusludur.
Yer şekilleri (Topografik özellikler):
Yükselti:
Genel olarak yükselti arttıkça nüfus yoğunluğu azalır. Dağlık alanlarda nüfus az ve dağınıktır. Yüksek dağ ve platolarda 1500 m ‘den sonrası yaklaşık olarak boştur.Bunun nedeni,kışların uzun yazların kısa sürmesi, tarımsal etkinliklerin kısıtlanmasıdır. Ulaşım güçlükleri de nüfuslanmanın az olmasında etkilidir.
Örnek; Dünya üzerinde Alp-Himalaya Dağları seyrek nüfusludur.Ekvatoral bölgede alçak kesimler (1000 m’nin altındaki yerler) çok yağışlı, nemli ve sıcak olmasından dolayı bu bölgelerde nüfus, iklim koşullarının elverişli olduğu yüksek kesimlerde toplanmıştır. Dağlık alanlar genellikle yerleşmeyi kısıtlayıcı etkide bulunurlar.
Eğim ve Bakı:
Dünyada eğimi az olan ve düz alanları sık nüfusludur. Çünkü buralardaki iklim ve arazi şartları  tarıma müsait, ulaşım imkânları da gelişmiştir. Eğimin fazla olduğu engebeli sahalar seyrek nüfusludur.
Kuzey Yarımküre’de dağların güneye bakan yamaçları daha fazla ısınır. Güney yarım kürede ise dağların Kuzeye bakan yamaçları daha fazla ısınır Bu yüzden  dünyada Kuzey Yarımküre’de dağların güneye bakan yamaçlar, kuzeye bakan yamaçlara göre daha sık nüfuslanmıştır.
Dağların Uzanış doğrultusu:
Kıyıya paralel uzanan dağların denize bakan yamaçları deniz etkisi ile daha nemli, ılıman şartlara sahiptir. Genel olarak sıcaklık yüksektir. Bu yüzden dağların denize bakan yamaçları sık nüfuslu iken, içlere bakan yamaçları seyrek nüfusludur.
Su kaynakları:
Akarsu çevreleri verimli tarım alanlarına ev sahipliği yaptığından genellikle sık nüfusludur.  Örnek:İndus, Ganj ve  Nil  Nehriçevreleri.
Bu genellemeye uymayan yerler genellikle yüksek enlemlerdeki akarsu çevreleri ile yüksek sıcaklıktan ötürü Ekvatoral Bölgedeki Amazon ve Kongo havzalarıdır.(aşırı nem)
Toprak:
Kıyılardaki verimli düzlükler, delta ovaları ve verimli iç ovalar nüfusun yoğun olduğu alanlardır. Kalkerli arazinin yaygın olduğu alanlar, tuzlu, çorak, jipsli ve aşırı yıkanmış verimi az topraklar tarıma uygun olmadığı için seyrek nüfusludur.
Bitki Örtüsü:
Ekvatoral bölge gibi sık ve gür ormanların geniş yer kapladığı alanlar dünya genelinde seyrek nüfusludur. Çünkü ormanlık alanlarda tarıma ve yerleşmeye elverişli alanlar sınırlıdır.
Örnek Ekvatoral Bölgede Amazon, Kongo Havzaları gibi.
Yer altı kaynakları:
Önemli  yer altı kaynaklarının bulunduğu alanlar nüfusun sıklaştığı alanlardır.
Kara ve deniz dağılımı:
Dünya nüfusunun büyük bir kısmı Kuzey Yarım Kürede ılıman kuşaktadır.Karaların oranı Kuzey Yarım Küre’de Güney Yarım Küre’ye oranla daha fazla olduğu için Kuzey Yarım Küre daha sık nüfusludur.
Ekonomide oldukça önemlidir.




Vergi Vermek-Nedir?

Vergi bir ülkenin gerçek ve tüzel kişilere yüklemiş olduğu ekonomik zorunluluktur. Devletin vatandaşlara yüklemiş olduğu ekonomik zorunluluğun asıl işlevi devlet harcamalarını karşılamaktır. Yani yol, su, elektrik, sağlık, eğitim vs. gibi altyapı hizmetleri verilen bu vergilerle karşılanmaktadır. Vergi ödeme fakir zengin fark etmeksizin herkezin ödemesi gereken bir yükümlülüktür.
Vergi vererek kazanırız,devlet bizden aldığı paraları bizim için harcar.

İhalat ve İhracat

İhracat bir malın yabancı ülkelere döviz karşılığı yapılan satışıdır. Bir malın uluslararası pazarda rekabet gücü döviz kuruyla da doğrudan ilgilidir. Döviz kurunun düşmesi, yani yerli paranın yabancı para karşısında değer kazanması, söz konusu malı uluslararası pazarda daha pahalı hale getireceğinden malın rekabet gücünü azaltır.

İthalat, yurtdışında üretilmiş malların, ülkedeki alıcılar tarafından satın alınmasıdır. Dışalım da denir. İhracatın karşıtıdır ve onunla birlikte bir ülkenin dış ticaret dengesini oluşturur. İthalat, özel ya da tüzel kişilerce, kamu iktisadi kuruluşları ya da devlet tarafından doğrudan yapılabilir.

İhalat ve İhracat genellikle kazanç kazanılması için komşu veya dost ülkelerle yapılır.Örneğin;Türkiye,Almanya ile ihalatı çok geliştirmiştir.Bunun nedeni ise onlar iledost olmamızdır.

İstanbul Fethi

Daha demin show tvde Şans Kapıda programında İstanbul fethinin,Amerika'nın keşfedilmesinden sonra veya önce olduğunu sormuşlardı.Zaten sosyal bilgiler dersi görüyorsanız bilirsiniz ki:İstanbul daha sonra fetih edilmiştir.İstanbul 1453 yılında fetih edilmiştir.Fakat Amerika 1507 yılında keşfedilmiştir.Yani cevap bellidir.